Anormal davranış klinik psikolojide psikolojik sorunlara verilen genel bir isimdir. İlginç bir şekilde günümüzde halen psikolojik bozukluk ya da anormal davranış (normal dışı davranış) için ruh sağlığı uzmanlarının hem fikir olduğu bir tanım bulunmamaktadır. Tanımı zorlaştıran nedenlere baktığımızda anormal davranışların paylaştığı ortak bir özellik olmadığından tek bir kriterin bu kavramı tanımlamak için yeterli olmadığını görüyoruz.1 Ayrıca, bir kültürde ya da ortamda normal olan bir davranış bir diğerinde olamayabileceği için, normal ve anormal davranışlar arasında kesin ve net bir çizgi olduğu da söylenemez. Son olarak insan davranışını açıklamaya çalışan psikoloji teorilerinin anormal davranışa farklı açılardan yaklaşmaları da tanımı zorlaştırmaktadır. Tüm bunlara rağmen genel bir tanım yapmak gerekirse anormal davranış; bulunduğu kültürün tipik beklentilerine uymayan, nispeten seyrek görülen, kişinin sıkıntı hissetmesine ve ev, iş (okul), sosyal yaşamının aksamasına neden olan psikolojik işlev bozulmasıdır.1,2
Bir kişide psikolojik sorun olduğu nasıl anlaşılır?
Bu soruyu cevaplamak için aşağıdaki örneğe bir bakalım:
Bir sabah uyandınız. Yataktan kalkmadan önce her sabah olduğu gibi gün içerisinde başınıza gelebilecek olumsuz olayları engellemek adına elinizi 3 kere baş ucunuzdaki komodine tıklattınız. Giyinip, kahvaltınızı yaparken yine her sabah olduğu gibi gün içerisinde yapmanız gereken işleri zihninizde sırasıyla tekrar ettiniz. Kapıdan çıkmak üzereyken telefonunuz çaldı ve yöneticinizin aradığını gördünüz. Birden büyük bir korkuyla kalbinizin hızla atmaya başladığını, titrediğinizi ve nefesinizin daraldığını fark ettiniz. Yöneticinizin olumsuz bir şey söyleyebileceğini düşünerek telefonu açmadınız ve ‘acaba işe gitmesem mi?’ diye düşündünüz. Kendinizi zorlayarak evden çıktınız ve otobüs durağına gittiniz. İşyeriniz yönüne giden iki otobüs gelmesine rağmen bunlara binerseniz işyerinde başınıza olumsuz bir olay gelebileceğini düşünerek binmediniz ve her sabah özellikle bindiğiniz 111 numaralı otobüsü beklediniz. Otobüsü beklemekle fazla zaman harcadığınız için ofise 15 dakika gecikerek girdiniz ve yöneticinizle karşılaşmaktan kaçınarak masanıza geldiniz. Çalışmaya başladınız. Önce, tekrar tekrar kontrol etmiş olmanıza rağmen, bir gün önce yaptığınız işleri kontrol ederek bir hata olup olmadığından emin olmaya çalıştınız. Sonra epey bir süredir ertelediğiniz rapora başlamanız gerektiğini düşünerek sıkıntı duydunuz ve gergin hissettiniz. Öğle saatlerine kadar oyalandınız. İnsanların sizi izlemesinden ve hakkınızda olumsuz şeyler düşünmesinden kaygı duyduğunuz için öğle yemeğini iş arkadaşlarınızla yemekten kaçınarak her zaman olduğu gibi masanızda tek başınıza yediniz. Gün içinde kalp atışlarınız hızlanmasın ve rahatsızlık duymayın diye kahve ve çay içmekten kaçındınız. Bu şekilde çay, kahve ve başka sıvıları tüketmemek sizi hem gereksiz yere herkesin kullandığı tuvaleti kullanmanıza, hem tuvalete giderken insanlarla karşılaşmanıza engel olduğu için de uzun süredir benimsediğiniz bir alışkanlık. Mesai saati bitiminde yine her zamanki gibi 111 numaralı otobüsle eve geldiniz, yemek yedikten sonra televizyonun karşısına geçtiniz. Ne kadar yalnız olduğunuzu düşünerek sıkıldınız ve geceyi üzgün hissederek geçirdiniz.
Siz bu şekilde yaşasanız bir psikolojik sorununuz olduğunu düşünür müydünüz? Belki… Burada kişinin psikolojik bir sorunu olduğunu herkesin günlük hayatında karşılaştığı durumlarda aşırı tehdit algılaması (örn. yöneticisi aradığında kötü bir şey söyleyeceği beklentisi; 111 dışındaki bir otobüse binmenin işyerinde başına olumsuz bir olay geleceği beklentisi, arkadaşlarla yemek yerken kendisi hakkında olumsuz düşünecekleri beklentisi, vb), bu durumlarda yoğun kaygı ve korku duyması, rahatsızlık yaratan fiziksel belirtiler deneyimlemesi (örn. kalp çarpıntısı, titreme, nefes daralması, gerginlik gibi) ve başına gelebilecek olumsuz olayları önlemek için herkesin almayacağı türden önlemler alması (örn. 3 kere komodine tıklatmadan yataktan çıkmamak, yöneticisi aradığında telefonu açmamak, 111 dışındaki otobüslere binmemek, daha önce yapılan işleri tekrar tekrar kontrol etmek, insanlarla yemek yememek ve onlarla karşılaşmamak için sıvı tüketmeyerek tuvalet kullanmak zorunda kalmamak, vb) düşündürebilir. Bunun yanı sıra kişinin işyerinde sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanması, sosyal ilişkilerinin kısıtlanması ve yalnız kalarak üzgün hissetmesi de sorunlarının yaşamında aksamalara yol açtığını göstermektedir. Kısaca kişi aslında zaman zaman herkeste olabilecek olumsuz düşüncelere, duygulara ve bunlarla baş etmek için geliştirilmiş davranışlara sahip olsa da bunların sıklığı ve şiddeti hayatını aksatacak derecede arttığı için onda bir psikolojik sorun olduğunu düşünebiliriz.
İnsanları psikoterapiye getiren nedir?
Yukarıdaki örnekte olduğu gibi yaşıyor olsanız ve psikoterapi almaya karar verseniz terapiste dile getireceğiniz en önemli sorun sizce ne olur? İnsanlar psikolojik sorunları için terapi ararken genellikle en yakındıkları şey kendilerini hissetmekten alıkoyamadıkları korku, kaygı, üzüntü, öfke gibi olumsuz duyguları olur ve terapi ile bu olumsuz duygulardan kurtulmayı isterler. Dolayısıyla insanları terapiye getiren şey çoğunlukla yaşantılarını baltalayan, başa çıkamadıkları olumsuz duyguları ve bunları sürdüren davranışları olur. İnsan davranışını açıklamaya çalışan farklı teoriler bu duyguların ortaya çıkması ve sürmesini farklı şekillerde açıklar ve bu teorilere dayanan psikoterapiler bu duyguları azaltmaya yönelik farklı yöntemlere başvururlar. Çok sayıda psikolojik sorunu azaltmada etkili olduğu bilimsel çalışmalarda gösterilmiş olan Bilişsel ve Davranışçı Terapiler (BDT); duygu, düşünce ve davranış ilişkisi üzerinden psikolojik sorunları tanımlamayı ve değiştirmeyi hedefler. Bu yaklaşıma göre kişilerin olumsuz duygularını karşılaştıkları durumlar, olaylar, kişiler tetikler ya da arttırır. Genellikle kişilerin olumsuz duygularına onları tetikleyen durumlarla ilgili olumsuz düşünceleri eşlik eder. Kişi baş etmek için bu duyguların tetiklendiği durumlardan uzak durmaya ya da bu duyguları hissettiği anda onları azaltma çabası içerisine girer. Duygu, düşünce ve davranış birbirini olumsuz etkileyerek kişiyi bir kısır döngüye sokar. Örneğin, bir durum karşısında korkusu tetiklenen kişi, o durumda tehlike olasılığını yüksek görür ve bu daha çok korkmasına neden olur; korku arttıkça kişinin kaçma eğilimi artar ama kaçma korkuyu güçlendirir. İşte Bilişsel ve Davranışçı Terapiler olumsuz duyguları sürdüren bu mekanizmaları belirler ve kişinin uyumsuz davranışlarını ve düşüncelerini düzelterek iyileşme sağlamayı hedefler.
Kaynaklar
1Trull, T. J., & Prinstein, M. J. (2013). Clinical Psychology (8th ed.). Belmont, CA: Wadsworth.
2Barlow, D., & Durand, V. (2015). Abnormal psychology: An integrative approach (7th ed.). Stamford, CT: Cengage Learning.